Karanlık enerjinin zayıfladığına dair yeni bulgular, evrenin sonuna ilişkin ezberleri bozdu. Bilim insanlarına göre sonuçlar doğrulanırsa, evrenin kaderi “sonsuz genişleme” değil, büyük bir çöküş olabilir.
1998’de yapılan gözlemler, galaksilerin yalnızca birbirinden uzaklaşmadığını, bu sürecin gizemli bir itici güç sayesinde hızlandığını ortaya koymuştu. Bu güce “karanlık enerji” adı verildi ve yıllar boyunca evrenin kaderini belirleyen temel unsur olarak kabul edildi.
Ancak son dönemde gelen veriler, bu kabulün sorgulanmasına neden oldu.
Bilim dünyasındaki yeni tartışma, Arizona’da faaliyet gösteren Dark Energy Spectroscopic Instrument (DESI) verileriyle alevlendi. DESI’nin ölçümleri, karanlık enerjinin zamanla sabit kalmayabileceğine dair güçlü ipuçları sundu.
Bu gelişme, kozmoloji çevrelerinde adeta bir “deprem etkisi” yarattı.
BBC World kaynaklı haberlere göre, Kasım ayında Güney Kore’deki Yonsei Üniversitesi’nden Prof. Young Wook Lee ve ekibi, tartışmayı bir adım ileri taşıdı. Araştırmacılar, yaklaşık 300 galaksiden elde edilen süpernova verilerini yeniden analiz etti.
Ortaya çıkan sonuç çarpıcıydı: Karanlık enerji sanıldığı gibi sabit değil ve zamanla zayıflıyor olabilir. Eğer bu senaryo doğruysa, evrenin genişlemesini sağlayan itici güç azalacak ve kütleçekimi yeniden baskın hale gelecek.
Bugüne kadar hâkim olan görüş, evrenin sonsuza dek hızlanarak genişleyeceği ve nihai olarak atomların bile parçalanacağı bir sona gideceği yönündeydi. Ancak Prof. Lee’nin çalışması doğrulanırsa, tablo tamamen değişiyor.
Bu durumda evren, genişlemenin durmasının ardından galaksilerin yeniden birbirine yaklaşmasıyla, tüm maddenin tek bir noktada toplandığı bir “büyük çöküş” ile sona erebilir.
Prof. Lee bu ihtimali, “Eğer karanlık enerji sabit değilse ve zayıflıyorsa, modern kozmolojinin temel paradigması kökten değişir” sözleriyle özetliyor.
Araştırma, uluslararası bilim çevrelerinde sert tartışmalara yol açtı. Cambridge Üniversitesi’nden Prof. George Efstathiou gibi birçok kıdemli gökbilimci, süpernova verilerinde yapılan düzeltmelerin riskli olduğunu ve sonuçların yanıltıcı olabileceğini savunuyor.
Buna karşılık Prof. Lee ve ekibi, analizlerinin istatistiksel güvenilirliğinin son derece yüksek olduğunu vurguluyor. Lee’ye göre çalışmanın hata payı “trilyonda bir” seviyesinde.